Category: Öğretiler

  • Amma’nın Spiritüel Öğretileri

    Amma’nın öğretileri, dünyaya gözünü açması ile başladı. Amma dünyaya ağlamadan, sükûnet içinde geldi. Onun bu ilâhi gelişi dahi tefekkürümüze konu olmaya layıktır. Amma’nın her eylemi, her sözü bir ders niteliği taşır. Amma’nın hayatı, onun öğretisidir.

    Amma’yı izlerken onun bizlerde uyandırmak istediği bütün ilâhi niteliklerin vücut bulmuş hâli olduğunu fark ederiz. İlâhi aşk ve adanmışlığı anlamak istiyorsanız, ilâhiler esnasında yanaklarından süzülen gözyaşlarını gözlemleyin. Dünyaya karşılıksız olarak hizmet etmeyi öğrenmek istiyorsanız, onun yanında oturarak bir akşamda 12.000 insanı kucaklamasına şahit olun. Sādhana (spiritüel pratikler) hakkında sorularınız var ise, onun sahilde hareketsiz bir biçimde oturup dünyadan soyutlanarak geçirdiği yıllarını düşünün. Amma’nın her yaptığı bir meditasyona dönüşür. Bu ister sessizlikte oturmak olsun, ister binlere seslenmek olsun, ister aşramın avlusunu süpürmek olsun.

    Amma kendi konforunu reddederek, bize feragatı öğretir. Amma aldığı her solukla, hiçbir erkeği, kadını, çocuğu kendi Öz Benliğinden ayırt etmediğini göstererek bize Advayta’yı (Teklif Felsefesi’ni) öğretir.

    Eylemlerin kelimelerden daha güçlü olduğu aşikârdır. Ancak, Hakikat’i Amma’nın dudaklarından duymamız, bizde bir zırh etkisi yaratır. Onun sohbetine ister yüzlerce kişilik kalabalıkta ister aşramda bizzat yakınında oturarak kulak vermek kısmet olsun, Amma’nın satsangı (Hakikat sohbeti) insanda derin etkiler yaratır ve unutması zordur.
    Amma, söz ve fikirlerin ötesinde Hakikat hâlinde köklenmiştir. Belki de doğum anı ile bize öğretmeye çalıştığı şey budur. O sükûnet hâlini bize öğretmek istediğinde, bunu bir düşünceye dönüştürür. Bizi sessizliğe götürebilecek o düşüncelerin bir kısmı burada derlenmiştir.

  • Guru, öğrencinin öğrenci olarak kalmasını asla istemez

    Teslim olmak, hoşumuza giden ve gitmeyen şeylerden vazgeçmektir. İşte o zaman gönül kapımız açılır. Guru’nun lütfu her zaman mevcut olsa da, önce kendi lütfumuzu kendimize sunmamız gerekir.

    Amma’nın mesajından alıntılar:

    Guru Pūrnima (Guru’ya adanmış dolunay günü) yalnızca pādapūja ve ilgili diğer ritüellerden ibaret değildir. Öğrencinin teslim ettiği zihninde ışıldayan Guru’nun dolunayıdır. (Vedik literatürde ay zihni temsil eder.)

    “Dünya Guru’nun yüceliğini öğrenci aracılığıyla, öğrencisinin Guru’ya olan inancı ve teslimiyeti ile anlamalıdır. Guru’nun yüceliği, öğrencinin her sözcüğünde ve her eyleminde parıldayan muhakeme yetisiyle ve tevazusuyla kendini kanıtlar.”

    “Guru’nun yüceliğinin küçük bir kısmını bile anlamadan ya da deneyimlemeden, anlamak için biraz çaba bile göstermeden, Guru Pūrnima’yı kutlamanın ya da Guru’dan bahsetmenin bir anlamı yoktur. Guru’nun mevcudiyeti, en büyük gerçeğin ve en büyük mutluluğun kemale ermiş hâlidir. Guru’nun bedeni sonsuzluğa açılan kapıdır. Öğrencinin bu kapıdan geçerek diğer tarafa ulaşması için alçak gönüllülükle teslim olması gerekir. Guru, fedakârlığın en yüksek düzeyde vücut bulmuş hâlidir. ‘Hiçlikten’ geçerek ‘her şey’ olma hâlidir. Egonun yükü tamamıyla yok olduğunda, Guru, Ebediyet hâline varır.”

    “İnsanın taşıdığı en büyük yük kendi egosunun ağırlığıdır. Hiçbir şey ego kadar ağır değildir. Egonun ağırlığı arttıkça insanın karanlığı da artar. Muhakeme yetisini kaybeder, bencil ve acımasız olur. Kadim yazıtlarda yer alan öğretiler ve tüm spiritüel pratikler egonun ağırlığını azaltmak üzere tasarlanmıştır. Yeterince akıllı olmayanlar yazıtları entelektüel pratik ya da egoyu şişirmenin bir yolu olarak görse de, bunun için tasarlanmamıştır.”

    “Gerçek bir öğrencinin Guru’dan başka kimseyle ilişkisi olmaz. Herkese sevgi ve şefkat duyar, ancak Guru’dan başka hiç kimseyle kişisel bir ilişkisi olmaz. Tek bağı Gurusudur. Zamanla, yaratımdaki her şeyde Guru’yu görmeye başlar. Gerçek bir öğrenci, başka bir öğrenciyle bile gereksiz bağ kurmaz. Bu tür ilişkiler insana zincir vurur. Bizi bağımlı, taraflı ve bencil kılarlar. Zihni yozlaştırırlar. Kendi kusur ve hatalarımızı Guru’ya yansıtmamıza yol açarlar.”

    Gerçek bir öğrencinin inancı ve adanmışlığı tamamıyla ve sadece gurusunadır.

    Hakikat arayıcısı için nissangata (bağlanmama) spiritüel bir pratiktir. İlerleme enerjisini bu pratik sağlar. Aksi hâlde, ruhsal yaşam demir atılmış bir teknede kürek çekmeye benzer. Ne kadar çok çabalarsanız çabalayın, ilerleyemezseniz.

    “Özverili sevgi”, “şefkat”, “nezaket”, “sabır” ve “fedakârlık” farklı sözcükler olsa da aynı şeyi ifade ederler. Tüm bu niteliklerin temelinde “bağlanmama” yatar. “Ben”, “bana”, “benim” kavramlarına bağlı kalmak sonsuz gücümüzü bir odaya kilitlemek gibidir.

    “İki kafeste yaşayan iki kuş birbirleriyle muhabbet ederler, düzenli verilen yemi yerler ve sunulan sevginin tadını çıkarırlar. Ancak sonsuz gökyüzünde yüksekten uçma özgürlüğünü kaybederler. Bizler de tıpkı bu kuşlar gibi yaşıyoruz. Yalnızca “ben” ve “benim” hissinden vazgeçtiğimizde sevgi ve şefkat gibi kutsal özellikler gönlümüzden taşar. Sadece o zaman herkesi eşit ölçüde sever ve herkese hizmet ederiz.”

    “Guru hiçbir şeye bağlanmaz. Bedenlenmiş olsa da gökyüzü gibidir; mutlak bir mevcudiyettir. Guru’nun akrabası ya da arkadaşı yoktur; Guru “benim” ya da “senin” demez. Sonsuz gökyüzünün herhangi bir şeye yakınlığı ya da hasımlığı var mıdır? Herhangi bir şeye sahip olmaya ya da bir şeyi reddetmeye çalışmaz. Aynı zamanda, her şeyi bünyesinde barındırır. Guru’nun doğası böyledir. Bu nedenle Guru’nun mevcudiyeti ve Guru’ya olan inanç ve teslimiyet, bağlanmaya değil bağlanmadan özgürleşmeye neden olur. Bu gerçeği anladığımızda ve zihnimizi tamamen ve sadece Guru’ya odakladığımızda, Guru öğretisine başlar ve öğrenci Guru’nun lütfundan faydalanmaya uygun hâle gelir.”

    “Guru, öğrencinin öğrenci olarak kalmasını asla istemez. Guru, öğrencinin olgunlaşmasını ve Hakikatin kendisi olmasını ister. Böylece Guru ile öğrencisi arasında hiçbir fark kalmaz. Guru, bundan memnuniyet ve ferahlık duyar. Bu ne tür bir memnuniyettir? Guru kendi içinde eksiksizdir. Ancak, nasıl ki bir anne çocuğunun başarılı olduğunu ve iyi bir işe girdiğini gördüğünde mutlu oluyorsa, Guru da her zaman öğrencinin yetenekleriyle kendisini dahi geçmesini ister. Diğer tüm ilişkilerde “ben ve sen” bölünmesi açıkça sürdürülür. Ancak Guru ile öğrenci ilişkisinde bu bölünmenin giderilmesi araştırılır.”

    “Guru’ya teslimiyet en yüce özgürlüğe giden asil yoldur. İnsan olarak doğmak ve yaşayan bir Satguru’nun rehberliğinde olmak, bir ruhun ulaşabileceği en talihli şeydir. Bu anlayışı edinerek hiç zaman kaybetmeden çabalarımıza devam etmeliyiz. Guru’ya teslimiyet tutumunu benimsersek, Guru’nun lütfu bizi mutlaka en büyük hedefe götürecektir. Hayatımız tamamlanmış olacaktır.”

    “Teslim olmak, hoşumuza giden ve gitmeyen şeylerden vazgeçmektir. İşte o zaman gönül kapımız açılır. Guru’nun lütfu her zaman mevcuttur, ancak kendi lütfumuzu kendimize sunmamız gerekir. Bu teslimiyettir. Teslim olduğumuzda, kendimize kendi lütfumuzu sunarız.”

    “Tüm çocuklarımın içindeki Guru uyansın. Çocuklarım içlerindeki bu Guru’yu keşfetsin. Çocuklarım, saf olmayan tüm yanlarınızı ortadan kaldırmanızı sağlayacak olan ayna sizin içinizde. O aynaya bakın, saf olmayan yanlarınızdan kurtulun ve kendiniz birer ayna olun. Dünyadaki tüm çocuklarım refahla kutsansın. Herkes sağlıklı olsun. Tüm çocuklarım mutlu olsun. İlahi lütuf çocuklarımı kutsasın.”

    13 Temmuz 2022, Guru Pūrnima Kutlamaları, Amritapuri

  • Nesnelere arzu duyduğumda gözlerimi kapatıyorum

    Amritavarshini’nin o kadar küçük yaşta sahip olduğu olağanüstü bilgelik ve kavrayış, Sanātana Dharma’nın (Ebedi Hakikat) temel öğretilerinin hayatta ne kadar kolay özümsenebileceğinin kanıtıdır.

    25 Mart 2022, Cuma – Amritapuri Aşram

    6 yaşındaki Amritavarshini 3 yaşından beri aşramda yaşıyor ve Bhagavad Gītā derslerine katılıyor. Amritavarshini son 4 ayını Fransa’da geçirdikten sonra Amritapuri’ye geri döndü. Sahil meditasyonu sırasında Amma’nın ona sorduğu birkaç soruya öyle yanıtlar verdi ki o kadar küçük yaşta Gītā’nın öğretilerini dinlemenin onu nasıl olağanüstü bir bilgeliğe ulaştığını hepimize gösterdi.

    Amma, onca ay uzakta kalmaya nasıl dayandığını sorduğunda Amritavarshini Gītā’nın öğretilerinin çok faydasını gördüğünü söyledi.
    Amma ile sohbetlerinin devamında Amritavarshini çocuklara hitap eden reklamların çokça bulunduğu mağazaların önünden geçerken ve buralarda alışveriş yaparken arzularını nasıl kontrol ettiğini anlattı: “…Gözlerimi kapattım ve gözlerim kapalı yürümeye devam ettim.”

    Hepimiz için aydınlatıcı olan bu hoş sohbet aşağıdaki gibi ilerlerdi.
    Amma: “Aylarca Amma olmadan nasıl dayanabildin?”
    AV: “Gītā öğretileri bana yardım etti.”
    Amma: “Örnek verebilir misin?”
    AV: “Evet, büyük büyükannemin ölümü.”
    Amma: “Ne oldu? Öğretiler sana nasıl yardım etti?”
    AV: “Cenazeden korkmuştum.”
    Amma: “Gītā’yı öğrenmen korkunu aşmanı mı sağladı?”
    AV: “Evet”
    Amma: “Korktuğunda hangi Gītā şlokasını düşündün?”
    AV: “38. şloka”
    Amma: “O şlokayı biliyor musun?”
    AV: “Evet”
    Amma: “Ne diyor?”
    AV 38. şlokayı ezbere okudu:

    sukha-duḥkhe same kṛtvā lābhālābhau jayājayau
    tato yuddhāya yujyasva naivaṃ pāpam avāpsyasi
    BG 2.38

    Görev gereği, mutluluğu ve kederi, kaybı ve kazancı, zaferi ve yenilgiyi aynı şekilde karşılamaya çalış. Sorumluluğunu bu şekilde yerine getirdiğinde hiç günah işlemezsin.

    Amma: “O hâlde, durumla yüzleşecek cesareti buldun?”
    AV: “Evet, annemle birlikte cenazeyi görmeye gittim.”
    Amma: “Bedenler yok olsa da Öz’ün yani Ātman’ın yok olamayacağını düşündün mü?”
    AV: “Evet.”
    Amma: “Bu hangi şlokada geçiyor?”
    AV 2. Bölümün 22. şlokasını ezbere okudu:

    vāsānsi jīrṇāni yathā vihāya navāni gṛihṇāti naro ’parāṇi
    tathā śarīrāṇi vihāya jīrṇāny anyāni sanyāti navāni dehī
    BG 2.22

    Nasıl ki bir insan eski giysilerinden vazgeçip yeni giysiler giyiyorsa, jīva da yeni dünyevi bedenleri kabul ederken eski ve artık işe yaramayan bedenlerden vazgeçer.

    Amma: “Fransa’dayken neler ilgini çekti?”
    AV: “Reklamlarla dolu mağazalara gittim, ama istediğim her şeyi satın almadım.”
    Amma: “Ne istemiştin?”
    AV: “BİRÇOK ŞEY! Mağazalarda insanın ilgisini çekecek çok şey vardı. Çocuklar için bile! Arzulayabileceğim birçok şeyin olduğu bir mağazanın önünden geçtik. Ama onların cazibesine kapılmadım.”
    Amma: “Bu iyi bir şey değil mi? Belirli bir arzu hissetmedin yani?”
    AV: “Evet, iyi bir şey.”
    Amma: “Beğendiğin ya da beğenmediğin bir şey olduğunda śravanam (dinleme), mananam (tefekkür), nidhidhyasanam (içselleştirme) yapıyor musun? Śreyas (daimî mutluluk) ve preyas (geçici mutluluk) üzerine düşünüyor musun? Neyin sonlu neyin sonsuz olduğunu biliyor musun?
    AV: “Evet, śreyas ve preyas hakkında düşünüyorum.”
    Amma: “İyice düşündüğünde kendini çok güçlü hissediyorsun değil mi?”
    AV: “Evet, hatta alışveriş merkezlerine gittiğimde o kadar çok arzulanacak şeyi gördüğümde bile gözlerimi kapatıyorum ve kapalı gözlerle yürümeye devam ediyorum.”
    Amma: “Oyuncakların peşinde koşarsan elmasları kaybedersin, mücevherleri kaçırırsın.”
    AV: “Evet.”
    Amma: “Ama mücevherlere ulaşırsan, ihtiyacın olan her şeye sahip olursun. Değil mi?”
    AV: “Evet.”
    Amma: “Amma sana bir tabak dolusu çikolata ve bir tabak dolusu altın para sunarsa, hangisini tercih edersin?”
    AV: “Altın paraları.”

    Amritavarshini’nin o kadar küçük yaşta sahip olduğu olağanüstü bilgelik ve kavrayış, bir çocuğun masumiyetine, açık görüşlülüğüne ve kalp açıklığına sahip olan insanın, Sanātana Dharma’nın temel öğretilerini ne kadar kolay özümseyebileceğinin kanıtıdır.

    -Sakshi’nin notları

  • Kadınlar

    Kadınlar Hakkında 10 Önemli Husus

    Kadınların en büyük kuvveti Tanrı vergisi anneliklerinden gelmektedir; yaratıcılıklarından ve hayat verme güçlerinden. Ve bu güç, kadınlara toplum içerisinde erkeklerin yapabileceklerinden daha mühim değişiklikler sağlamalarına yardımcı olur.

    Hiçbir harici kuvvet kadınlara veya onların Tanrı vergisi analık niteliklerine engel olamaz. Bu nitelikler sevgi, empati ve sabırdır.

    Bir kadının bu hakikati kendi fark etmesi gerekir ve bu uyanışa engel olabilecek tek şey kadının kendi zihnidir.

    Kadınların düşündüğü üzere kısıtlamalar gerçekte yoktur. Kadınlar, kendi güçlerini toplayıp bu varsaydıkları zihinsel kısıtlamaların üstesinden gelmelidirler.

    Uygun koşullar ve başkalarının destekleri, kadınların uyanışlarına ve de yükselmelerine muhakkak yardımcı olacaktır.

    Eğer kadın bu koşulların getirdiği ilhamdan güç alamazsa bunlar tek başına yeterli olmayacaktır. Çünkü gerçek güç ve kuvvet dışarıdan gelmez; içeride bulunmalıdır. Ve cesaret zihnin bir vasfıdır, bedenin bir niteliği değil.

    Hangi göz daha değerlidir? Sol göz mü, sağ göz mü? İkisi de eşit derecede önemlidir. Ve bu kadın ile erkeğin toplum içerisindeki yeri için de böyledir. İkisi de kendilerine özgü sorumlulukların farkında olmalıdır. Ya da dharmanın. Erkek ve kadın birbirlerini desteklemelidir.  Kadın ve erkek Amma’nın gözünde eşittirler.

    Kadın veya erkek fark etmez, zihnin kısıtlamalarını aşma cesareti bulunan her kimse evrensel annelik hâline erişebilir. Anneliğin nitelikleri kadınların doğum hakkıdır. Annelik aşkı uyandığında, hissedilen sevgi ve şefkat sadece kendi evladı için değil ama – bütün insanları, hayvanları, bitkileri, taş, toprağı, akarsuları – tüm doğayı ve canlıları kapsar.

    Kadınlar, zekâsal güç ve kabiliyet açısından erkeklerden aşağıda değillerdir. Kadınların irade gücü ve yaratıcı enerjileri, onların herhangi bir işi yapabilmelerini sağlar.

    Kadınlar ne yapıyorsa yapsın, her konuda olağanüstü seviyelere erişebilirler, özellikle tinsellik yolunda. Sahip oldukları arı zihin ve zekâ kapasiteleri ile her şeyi başarabilirler.

    Ancak her neye girişirler ise, başlangıç olumlu olmalıdır. Eğer başlangıç iyi olursa, işin ortası ve sonu da iyi olacaktır; sabır, inanç ve sevgi olması şartıyla.

    Günümüz dünyasında her şey kirletilmiş ve doğallığı bozulmuş hâlde olduğundan, kadınlar, kirlenip bozulmadan, kendi analık niteliklerine (kadınlığın doğasına) daha çok özen  göstermelilerdir. 

    Kadın ya da erkek fark etmez, gerçek insanlığınız, yalnızca içinizdeki dişil ve eril nitelikler dengelendiğinde gün yüzüne çıkar.

    Bu yüzden, kadınların çocukları üzerindeki etkilerinden dolayı, kadınlar geleceği etkiler. ‘Anneliği’ uyanmış bir kadın bulunduğu yere cenneti taşır.

    Gerçek liderliğin baskın gelip kontrol etmek olmadığını hatırlayalım. Hakiki liderlik, yaşamlarımızı örnekleyerek başkalarına sevgi ve şefkatle hizmet etmek, hem kadına hem de erkeğe ilham olmaktır.

  • Bir Satguru tarafından verilen Mantra bizim için her zaman güvenlidir

    4 Aralık 2015, Amritapuri
    Amritapuri’deki bir soru-cevap oturumu sırasında Amma’ya bir kişinin mantrasını söylemenin en iyi yolu soruldu.

    SORU: Amma, mantramı yüksek sesle söylemeyi seviyorum. Bunu yaparken çok fazla sevgi, teslimiyet ve coşku hissediyorum. Fakat aynı şeyi sadece dudaklarımı hareket ettirerek (herhangi bir harici ses çıkarmadan) yaptığımda, aynı miktarda konsantre olamıyorum ve aynı miktarda sevgi ve coşku hissetmiyorum. Sen benim Gurum olduğun için, mantramı en iyi ne şekilde söyleyebileceğim konusunda beni yönlendirebilir misin?”

    Amma: “Şlokaları (ilahi ve yakarışları) söylerken, onları sesli olarak söylememizin herhangi bir zararı yoktur. Ancak bijakṣara (sesi hecesi tohumu) içeren mantraları yüksek sesle söylemememiz önerilir. Bu gibi mantraları sadece dudakları hareket ettirerek (iç sesimizle) ses çıkarmadan söylemek daha iyidir.

    Evde yalnız olduğunuzu varsayalım, o zaman mantranızı yüksek sesle söyleyebilirsiniz. Bunun zararı yoktur. Ya da dua ettiğiniz odanın kapısını kapatıp sesli söyleyebilirsiniz. Yine yalnız yaşadığınızı varsayarsak ve sizi dinleyen başka kimse yoksa, o zaman da mantrayı yüksek sesle söyleyebilirsiniz. Bazı insanlar bunu daha odaklı yapabilir. Bazı öğrenciler derslerini yüksek sesle okumayı, bazıları ise sessizce okumayı sever. Bazıları sessizce okuduğunda daha iyi konsantrasyon elde eder. Bu, kişiden kişiye değişir. Ama genelde, etrafınızda insanlar varsa, o zaman mantrayı yalnızca dudakları hareket ettirerek söylemek daha iyidir (bir süre sonra, kişi dudaklarını hareket ettirme ihtiyacı duymadan mantrayı içinden tekrar etmeye başlar).

    Mantra japa (zikir) için Adhikāri-bheda

    “Eski günlerde, Gurular o kadar kolay bir şekilde mantra vermezdi. Mantra vermeden önce Adhikāri-bheda’yi imtihan ederlerdi. Yani, öğrencinin mantra japa pratiği yapmaya hazır olup olmadığını görmek için olgunlukları ölçülürdü. Bazı çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren şarkı söyleme yeteneğine sahiptir. Bir müzik öğretmeni tarafından eğitildikten sonra kolayca başarılı bir şarkıcı olabilirler. Ancak Amma, mantra verilmesi söz konusu olduğunda, adhikāri bheda’ya hiç bakmadı. Eğer baksaydı hiçbirimiz burada, aşramda olmazdık (herkes gülüyor).

    Amma mantra isteyen herkese, kişinin mantrasını en azından bir süre tekrarlayacağı umuduyla verir. Hiç değilse bu sayede kişi mantranın yararını görmüş olur. Amma için önemli olan budur.

    Bijakşara’nın (Tohum Hecesinin) Gücü

    “Amma tarafından bijakşarası olan bir mantra verildiğinde, onunla birlikte takip edilmesi gereken bazı talimatlar bulunmaktadır. Eğer bir Satguru – hakiki bir üstad – tarafından bijakşara içeren bir mantra, doğrudan Üstadın nefesi ile öğrencinin kulağına üflenir ve inisiye edilirse, öğrencide değişim ve dönüşüm baş göstermeye başlar.

    Eğer geceden süte biraz yoğurt eklersek, süt sabaha fermente olur ve yoğurda dönüşür. Benzer şekilde, Guru’dan mantra almak, normal süte yoğurt eklemek gibidir. Eğer mantrayı Guru’dan almayıp kendi başınıza bir şeyler yapmaya çalışırsanız, yoğurdu fermente etmek için dış malzemeler eklemek gibi olur. Bu da yoğurdun kalitesini düşürür.

    Hakikat hepimizin içindedir ama zihinlerimiz kirle kaplı olduğu için onu göremiyoruz. Örneğin, ‘su sıcak’ dediğimizde, suyun ısısı çeşitli derecelerde olabilir. 10 derece, 20 derece, 30 derece veya hatta 100 derece kaynar su olabilir. 10 derecede, mikroorganizmalar hala aktif olabilir, ancak sıcaklık arttıkça mikro organizmaların miktarı azalır.

    Hakiki bir Üstad da yüzde yüz saftır ve bu nedenle ondan gelen her şey öğrencide dönüşüm yaratma gücüne sahiptir. Satguru bir mantra verdiğinde, bizi kendi hayat enerjisini aşılar ve bu bizde içsel değişiklikler yaratabilir.

    Heves ve pratik

    “Sādhanamıza (tinsel pratikler) yeni başladığımızda müthiş bir heves ve istekle yaparız. Maneviyat yolunda sapmadan ilerleyebilmek için bazı yapılması ve yapılmaması gereken kurallar vardır. Diyelim ki yeni bir araç aldınız ve kullanmaya başladınız. İlk başlarda aracın hız kilidi olduğu için hız yapamazsınız. Aracın motoru ancak belli bir kilometre kat ettiğinde açılır ve daha çok hız yapmaya başlarsınız. Veyahut mutfak blenderı sürekli açık tutulursa motoru yanar. Mixeri arada sırada kapamalısınız ki bobini yanmasın. Tinsel kitaplar okumuş ve iyi bir hoca ile çalışmış kişiler, doğru idrak ile ne önlemler alınması gerektiğini bilirler. Ancak diğerleri gerekli önlemleri almadan kesinlikle fazla ileri gitmemelidir.

    Bir ilaç şurubu reçetenin belirttiği miktar üzerinde alınırsa epey zararlı olabilir. Bunun yanı sıra ilacın dozajı çocuklar için ayrı yetişkinler için ayrıdır. Eğer ilacın tadını sevip şişeyi tek bir dikişte içersek, iyi geleceğine bizi hastanelik edebilir. Aynı şekilde, meditasyon gibi tinsel pratiklerde ilk başta coşkuyla oturup ‘hadi saatlerce birlikte meditasyon yapalım’, diye bir hevese kapılabilirsiniz.

    Ancak eğer saatlerce birlikte meditasyon yapmak için henüz hazır değilsen, bu heves size problem yaratabilir. Meditasyon ısı ürettiğinden başınızda fazla bir ısınma ve yanma hissedebilir, düzgün uyku uyuyamabilirsiniz ve sindirim sisteminizde problemler yaşayabilirsiniz, vb.

    Kontrolsüz yapılan tinsel pratikler, bazı kişilerde depresyon ve farklı rahatsızlıklara yol açabilir. O yüzden kişi meditasyon pratiğini aşamalı şekilde, yavaş ve istikrarlı olarak, uygulamalıdır.

    Meditasyon pratiği aniden yüklenilmeden, azar azar artırılmalıdır. Başlangıçta günde 20 dakika veya yarım saat meditasyon yapmak uygundur. Zamanla kendini rahat hissettiğinizde, süreyi yavaşça arttırmayı düşünebilirsiniz. Zihin saatlerce meditasyon yapmaya zorlanmamalı. Pratik aşama aşama artırılmalı. Tinsel pratiklerimize başladığımızda doğru yönlendirme almamız elzemdir. Samskāralara (tinsel kültür veya eğilimlere) sahip olmayan kişiler, bir üstadın ya da gurunun rehberliğinde ilerlemeli. Bu bir öğrencinin laboratuvarda staj yapmasına benzemektedir. Öğrenci öğretmeninden hangi kimyasalları kullanacağını, deneyi nasıl gerçekleştireceğini ve hangi önlemler alınması gerektiğini öğrenir. O yüzden öğretmen yanı başında olmalıdır. Guru da aynı şekilde, ilk aşamalarda neyin yapılması ve neyin yapılmaması gerektiği konusunda bizi yönlendirir. Satguru, öğrenci için en iyi olanı bilir ve ona göre öğüt verir.

    Satguru’dan alınan Guru-mantra

    Satguru’nun verdiği mantra bizim için daima güvenlidir. Bu, cam gibi kırılgan bir eşyanın uygun şekilde paketlenerek kargolanması gibidir. Böyle bir paket düşse bile, paketi sağlam olduğundan içindeki eşya kırılmaz. Gurudan alınan mantra da böyledir. Her zaman korunaklıdır. Bijakşara içeren Guru-mukha’dan (Guru’nun ağzından) mantra almak, sağlam sarılmış bir paket almak gibidir ve düşse bile kırılmaz.

    Başka bir kaynaktan böyle bir  mantra almak, etrafında herhangi bir koruma olmadığı için düştüğünde parçalara ayrılacak kırılgan bir eşyaya sahip olmak gibidir.

    Eğer bijakşara içeren bir mantranın doğru tesir göstermesi isteniyorsa, muhakkak bir Satguru’dan alınması gerekir.”

  • Mahātma /Eren

    Bir Mahātmanın (Erenin) Beden ve Zihni – Ne kaybedilecek ne de terk edilecek bir şey vardır

    12 Mart 2017, Amritapuri Aşram
    Amma, akşam meditasyonu için tüm ziyaretçiler ve aşram sakinleri ile dolu bhajan salonuna geldi. İnsanların çoğu, Amma gelmeden önce meditasyona çoktan başlamış da olsalar, onun gelişinin fark edilmemesi imkansızdı. Amma oturdu; bağdaş kurdu ve gözlerini yumdu. Tüm salonun mevcut sükuneti, sadıkların içlerine dönmeleri için elverişliydi. Meditasyonun ardından, Amma, kimsenin sorusu olup olmadığını sordu.
    Bir adam elini kaldırdı; Amma, ermişlerin, bedenlerini korumak için bir birtakım eylemlerde (karma) bulunduklarını duydum. Sen, bedenini korumak için ne yapıyorsun?’’

    Amma cevapladı:
    “Kendini gerçekleştirme ve beden arasında bir bağlantı yoktur. Öz’ü anlamak, başkalarını kendinle ‘Öz’leştirmek demektir. Bu, onların neşesini kendi neşen; kederlerini de kendi kederin olarak görmektir. Yanlışlıkla parmağınızı gözünüze soktuğunuzda, hem parmağınızı, hem de gözünüzü ovuşturursunuz. Bir eren her daim bu tavrı korur. Aydınlanma, hatayı affetmek ve herkesi sevmektir. Hakikate erme hâli, başkalarının acı ve mutluluğunu kendinizinmiş gibi deneyimlemek, sevgi ve şefkat ile affetmektir. Nasıl ki bir ayna görüntüyü herhangi bir bağ beslemeden yansıtıyorsa, sizler de başkalarının hislerine bağlanmadan ortak olursunuz. Kimse sizden farklı değildir. Su ile dolu olan binlerce kovanın güneşi yansıtması gibi; birçok yansıma olmasına rağmen tek bir güneş vardır.’’

    Kabulleniş ve Tarafsızlık

    Sonrasında Amma, kabullenmek ve tarafsız olmak üzerine konuştu; “Aydınlanmış kişi, her şeyi kabul etme tavrına sahiptir. Dünyanın gerçek doğasını bilir. Denizde seyir eden bir tekne gibi, tekne suyun içinde olmasına rağmen su ile dolu değildir. Erenler dünyada yaşar ama dünyanın içlerine sızmasına izin vermezler. Her ne kadar bu dünyada eylemde bulunsalar da, dünya onları bağlamaz. Onlar karmadan özgürlerdir. ”

    Beden ve Zihin

    Aydınlanma mevzusu açıklığa kavuştuktan sonra, Amma, beden ve zihin arasındaki ayrımı ele aldı: “Bedenin iş yapabilmesi için yemek yemeye ihtiyacı vardır. Ama bir ermişin zihni farklıdır. Erenler (mahātmalar) gıda konusunda haftada bir veya iki kez beslenen pitonlar gibilerdir. Vücut için yemek yemek gerekli olsa da, mahātmalarda beslenme o kadar büyük bir önem teşkil etmez. Asıl mühim olan zihindir. Bir hamal ve bilim insanı gibi. Biri kafasını küfeyi taşımak için; diğeri ise, yeni evren kanunları bulabilmek için kullanır. Benzer şekilde, ermişin anatomisi diğer insanlarla aynı olsa da, o aklını farklı şekilde kullanır.”

    Manevi Zihin ile Dünyevi Zihin

    Amma, hakikat arayıcısı ile sıradan insanın zihinleri arasındaki farkı açıklamak için bazı örneklerle devam etti: “Sıradan bir insan, on veya yirmi volt gücünde düşük verimli bir ampul gibidir. Zihni dağıldığında gücünü kaybeder.

    Ama hakikat arayıcısı bir trafo gibidir. Bu bir nehrin kollarını tek bir yönde toplayıp, kendi enerjisini ve elektriğini üretecek akıntı gücüne sahip olması gibidir. Ya da bir merceğin güneş ışığını yansıtarak sahip olduğu yakma gücü gibi, hakikat arayıcısı da sahip olduğu zihnini odaklama gücü ile sıradan insandan ayrılır.

    Erenin (Mahātmanın) varlığından En İyi şekilde Yararlanmak

    Amma sonrasında, bir Erenin varlığından en iyi nasıl faydalanabileceğimize değindir: “Bir Erenin varlığından sabır gücümüzü geliştirerek keyif almalıyız. Bir Mahātmanın dokunuşu; düşüncesi; bakışı tüm dünyaya fayda sağlama kapasitesine sahiptir. Bir tavuğun tek bir dokunuşu ile yumurtasını çatlatması, bir balığın bakışı ile yumurtasını çatlatması ve bir kaplumbağanın kuma bıraktığı yumurtasını sırf düşünmesi ile çatlatması gibi bir eren (mahātma) de safi dokunuş, bakış ve düşüncesi ile dünyaya fayda sağlar. Bizler, özverili ve alçakgönüllü tavır ve davranışlarımızla mutlu etmeliyiz mahātmayı mutlu etmeliyiz.”

    Amma daha sonra, bir mahātmanın varlığının faydalarını anlattı: “Mahātmalar, çabasız ve sürekli akan bir nehir gibidir. Nehrin kıyısına bir çukur açtığında, nehrin suyu onu doldurur. Mütevazı olduğumuzda, mahātmalar da bize doğru çekilir ve bizleri inayet ile doldurur. Ancak kalbimizi açtığımızda bir mahātmanın varlığından faydalanabiliriz.”

    Mahātma’nın Hareketleri (Yaptıkları) ve Bedeni

    Bunların ardından Amma, mahātmanın kendisi ile fiziksel bedeni arasındaki bağı anlattı: “Mahātma için her şey, Brahman’dan ibarettir. Çiçeklerin sararıp solması gibi, beden de bir gün muhakkak güçten düşecektir. Mahātmanın, bedensel bağlılıkları yoktur. Aslında ne kaybedilecek ne de terk edilecek bir şey vardır. Tıpkı güneş gibi. Güneşin doğumuna ve batımına her gün şahit olsak da, gerçekte güneş ne doğar ne de batar. O her zaman olduğu yerde ışıldamasını sürdürür. Ātman da (ÖZbenlik) böyledir. Ātman değişmez, hep aynıdır. Mıknatısının varlığı ile demir parçaların hareket etmesi gibi, Ātman magnettir yani hareketsiz. Mahātmada da, beden hareket etse dahi Özü sabittir. Mahātmanın tüm davranışları, dünya uğrunadır.

    “Mahātma, fındık veya ceviz gibidir, kabuğundan yani bedeninden bağımsızdır. Yılan derisinden sıyrıldığı gibi, mahātmalar da her an vücutlarından sıyrılabilirler. Ama bedenlerini dünya uğruna sürdürülebilir kılarlar. Onların tüm davranışları, sadece Dharma (Hak ve doğruluk) uğrunadır.”

     “Günümüzde, insanlar Vedanta felsefesi hakkında tartışmaktan hoşlanıyor ama onu yaşamayı dilemiyorlar”, diyerek Amma sözünü bitirdi.

    Dinleyenler, Amma’nın Özü hakkında verdiği iç dünyasına ait nadide detaylardan çok etkilenmişti.

    Güneş batmak üzere, ilahiler zamanı geldiğini bildiriyordu. Herkes sessiz; meditatif bir zihinle, Amma’nın sözleri üzerine tefekkür ediyordu. Bir mahātmanın sahip olduğu özverili ve içsel bağımsızlık hâlinin düşüncesi dahi insanlarda saygı ve umut uyandırmaya yetmişti. Bu tür aydınlanmış varlıkların sadece insanlık için bir nimet olmadığı aynı zamanda onların yakınında olma mutluluğunu paylaşanlar için değişim katalizörü olduğu aşikardı.

    -Sakshi

  • Guru’dan alınan mantranın anlamı nedir?

    Guru’dan alınan mantranın anlamı nedir?

    13 Aralık 2019, Cuma, Amritapuri Aşram- Amma’nın satsangından alıntı

    Kişi Bijakśara* içeren bir mantrayı Guru’dan almalıdır. Bu, daha çok iyi yoğurt elde etmek için süte yoğurt mayası katmaya benzer. Bu yöntem sayesinde kişi Samsāra’dan** kurtulabilir, çünkü Guru saf enerjinin kendisidir.
    Farklı sıcaklıklardaki sular, örneğin 40, 60 veya 80 derece diyelim, ne kadar farklı ısılarda olsalar da, yine de mikrop barındırabilirler. Ama, su bir kere 100 dereceye ulaştığında, tüm mikroplar ölecek ve su saflaşacaktır. Aynı şekilde, Guru saf ve berrak enerjidir ve bize bir mantra verdiğinde bu enerjiyi bize aktarır.


    Guru tam olarak neye ihtiyacımız olduğundan haberdardır. Küçük bir bebeğe sindiremeyeceği sığır eti verilemeyeceğinden, annesi bebeği şefkatle süt ile besler. Guru neye ihtiyacımız olduğunu bilir ve ona göre verir. Karın ağrısı şikayetiyle doktora giderseniz, buna gastrit, ülser, fıtık, kanser, sindirim problemi veya stres gibi birçok faktör sebep olabilir. Doktor gerekli kontrolleri yaptıktan sonra teşhisi koyar ve ona göre ilaç verir.
    Benzer şekilde, bilhassa Guru’nun saf enerjisi ile yüklü Bijakśara içeren mantra size verilmiş ise, onu inanarak tekrar ettiğinizde, doğum ve ölüm döngüsünü kolayca aşabilirsiniz

    *kutsal hece tohumu
    ** doğum ve ölüm döngüsü