Mahātma /Eren

Bir Mahātmanın (Erenin) Beden ve Zihni – Ne kaybedilecek ne de terk edilecek bir şey vardır

12 Mart 2017, Amritapuri Aşram
Amma, akşam meditasyonu için tüm ziyaretçiler ve aşram sakinleri ile dolu bhajan salonuna geldi. İnsanların çoğu, Amma gelmeden önce meditasyona çoktan başlamış da olsalar, onun gelişinin fark edilmemesi imkansızdı. Amma oturdu; bağdaş kurdu ve gözlerini yumdu. Tüm salonun mevcut sükuneti, sadıkların içlerine dönmeleri için elverişliydi. Meditasyonun ardından, Amma, kimsenin sorusu olup olmadığını sordu.
Bir adam elini kaldırdı; Amma, ermişlerin, bedenlerini korumak için bir birtakım eylemlerde (karma) bulunduklarını duydum. Sen, bedenini korumak için ne yapıyorsun?’’

Amma cevapladı:
“Kendini gerçekleştirme ve beden arasında bir bağlantı yoktur. Öz’ü anlamak, başkalarını kendinle ‘Öz’leştirmek demektir. Bu, onların neşesini kendi neşen; kederlerini de kendi kederin olarak görmektir. Yanlışlıkla parmağınızı gözünüze soktuğunuzda, hem parmağınızı, hem de gözünüzü ovuşturursunuz. Bir eren her daim bu tavrı korur. Aydınlanma, hatayı affetmek ve herkesi sevmektir. Hakikate erme hâli, başkalarının acı ve mutluluğunu kendinizinmiş gibi deneyimlemek, sevgi ve şefkat ile affetmektir. Nasıl ki bir ayna görüntüyü herhangi bir bağ beslemeden yansıtıyorsa, sizler de başkalarının hislerine bağlanmadan ortak olursunuz. Kimse sizden farklı değildir. Su ile dolu olan binlerce kovanın güneşi yansıtması gibi; birçok yansıma olmasına rağmen tek bir güneş vardır.’’

Kabulleniş ve Tarafsızlık

Sonrasında Amma, kabullenmek ve tarafsız olmak üzerine konuştu; “Aydınlanmış kişi, her şeyi kabul etme tavrına sahiptir. Dünyanın gerçek doğasını bilir. Denizde seyir eden bir tekne gibi, tekne suyun içinde olmasına rağmen su ile dolu değildir. Erenler dünyada yaşar ama dünyanın içlerine sızmasına izin vermezler. Her ne kadar bu dünyada eylemde bulunsalar da, dünya onları bağlamaz. Onlar karmadan özgürlerdir. ”

Beden ve Zihin

Aydınlanma mevzusu açıklığa kavuştuktan sonra, Amma, beden ve zihin arasındaki ayrımı ele aldı: “Bedenin iş yapabilmesi için yemek yemeye ihtiyacı vardır. Ama bir ermişin zihni farklıdır. Erenler (mahātmalar) gıda konusunda haftada bir veya iki kez beslenen pitonlar gibilerdir. Vücut için yemek yemek gerekli olsa da, mahātmalarda beslenme o kadar büyük bir önem teşkil etmez. Asıl mühim olan zihindir. Bir hamal ve bilim insanı gibi. Biri kafasını küfeyi taşımak için; diğeri ise, yeni evren kanunları bulabilmek için kullanır. Benzer şekilde, ermişin anatomisi diğer insanlarla aynı olsa da, o aklını farklı şekilde kullanır.”

Manevi Zihin ile Dünyevi Zihin

Amma, hakikat arayıcısı ile sıradan insanın zihinleri arasındaki farkı açıklamak için bazı örneklerle devam etti: “Sıradan bir insan, on veya yirmi volt gücünde düşük verimli bir ampul gibidir. Zihni dağıldığında gücünü kaybeder.

Ama hakikat arayıcısı bir trafo gibidir. Bu bir nehrin kollarını tek bir yönde toplayıp, kendi enerjisini ve elektriğini üretecek akıntı gücüne sahip olması gibidir. Ya da bir merceğin güneş ışığını yansıtarak sahip olduğu yakma gücü gibi, hakikat arayıcısı da sahip olduğu zihnini odaklama gücü ile sıradan insandan ayrılır.

Erenin (Mahātmanın) varlığından En İyi şekilde Yararlanmak

Amma sonrasında, bir Erenin varlığından en iyi nasıl faydalanabileceğimize değindir: “Bir Erenin varlığından sabır gücümüzü geliştirerek keyif almalıyız. Bir Mahātmanın dokunuşu; düşüncesi; bakışı tüm dünyaya fayda sağlama kapasitesine sahiptir. Bir tavuğun tek bir dokunuşu ile yumurtasını çatlatması, bir balığın bakışı ile yumurtasını çatlatması ve bir kaplumbağanın kuma bıraktığı yumurtasını sırf düşünmesi ile çatlatması gibi bir eren (mahātma) de safi dokunuş, bakış ve düşüncesi ile dünyaya fayda sağlar. Bizler, özverili ve alçakgönüllü tavır ve davranışlarımızla mutlu etmeliyiz mahātmayı mutlu etmeliyiz.”

Amma daha sonra, bir mahātmanın varlığının faydalarını anlattı: “Mahātmalar, çabasız ve sürekli akan bir nehir gibidir. Nehrin kıyısına bir çukur açtığında, nehrin suyu onu doldurur. Mütevazı olduğumuzda, mahātmalar da bize doğru çekilir ve bizleri inayet ile doldurur. Ancak kalbimizi açtığımızda bir mahātmanın varlığından faydalanabiliriz.”

Mahātma’nın Hareketleri (Yaptıkları) ve Bedeni

Bunların ardından Amma, mahātmanın kendisi ile fiziksel bedeni arasındaki bağı anlattı: “Mahātma için her şey, Brahman’dan ibarettir. Çiçeklerin sararıp solması gibi, beden de bir gün muhakkak güçten düşecektir. Mahātmanın, bedensel bağlılıkları yoktur. Aslında ne kaybedilecek ne de terk edilecek bir şey vardır. Tıpkı güneş gibi. Güneşin doğumuna ve batımına her gün şahit olsak da, gerçekte güneş ne doğar ne de batar. O her zaman olduğu yerde ışıldamasını sürdürür. Ātman da (ÖZbenlik) böyledir. Ātman değişmez, hep aynıdır. Mıknatısının varlığı ile demir parçaların hareket etmesi gibi, Ātman magnettir yani hareketsiz. Mahātmada da, beden hareket etse dahi Özü sabittir. Mahātmanın tüm davranışları, dünya uğrunadır.

“Mahātma, fındık veya ceviz gibidir, kabuğundan yani bedeninden bağımsızdır. Yılan derisinden sıyrıldığı gibi, mahātmalar da her an vücutlarından sıyrılabilirler. Ama bedenlerini dünya uğruna sürdürülebilir kılarlar. Onların tüm davranışları, sadece Dharma (Hak ve doğruluk) uğrunadır.”

 “Günümüzde, insanlar Vedanta felsefesi hakkında tartışmaktan hoşlanıyor ama onu yaşamayı dilemiyorlar”, diyerek Amma sözünü bitirdi.

Dinleyenler, Amma’nın Özü hakkında verdiği iç dünyasına ait nadide detaylardan çok etkilenmişti.

Güneş batmak üzere, ilahiler zamanı geldiğini bildiriyordu. Herkes sessiz; meditatif bir zihinle, Amma’nın sözleri üzerine tefekkür ediyordu. Bir mahātmanın sahip olduğu özverili ve içsel bağımsızlık hâlinin düşüncesi dahi insanlarda saygı ve umut uyandırmaya yetmişti. Bu tür aydınlanmış varlıkların sadece insanlık için bir nimet olmadığı aynı zamanda onların yakınında olma mutluluğunu paylaşanlar için değişim katalizörü olduğu aşikardı.

-Sakshi